Bu Blogda Ara

9 Ekim 2017 Pazartesi

LEYLEKLER GÖÇ EDİYOR

Deniz gerçek bir kitapsever. Bikipak da bu yolculuğun seyir defteri.
Bikipak o esnada 32 aylık olan kızımın kitap okuma yolculuğunu kayıt altına alma, beğenilerinin değişimini, gelişimini gözlemleme isteğinden doğdu ve düzenli güncellendi. Amma velakin 156 yazı sonunda artık kendimi tekrarlamaya başladığımı, başlardaki hevesimi, heyecanımı yitirdiğimi fark ettim. Hâl böyleyken okumaya ara vermesek de kitap yazıları bir anda bıçakla kesilmiş gibi bitti. Zaman zaman güncellemeyi düşünsem de, uzun soluklu olamayacağını hissettim ve uzak durdum. Ta ki bugüne kadar. 
İhtiyaçlar dönüştürür
Deniz'in BBOM okuluna gitmesini planlamıştık. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Burada açılan okulun, bizim hayalini kurduğumuz okul olmadığını anlayınca okul tercihimizi değiştirdik. Deniz adrese dayalı kaydının düştüğü ilkokula kaydoldu. Oryantasyonun ilk günü, kurada erkek öğretmen çıkınca hayal kırıklığına uğrayıp ağlasa da (Neden böyle oldu? Ben kadın öğretmen istiyordum) öğretmeniyle  ilk kez sınıfa girdiğinde kara bulutlar dağıldı. 
Öğretmenine güveniyor ve onu seviyor. İlköğretim haftasında çizdiği okul resmi bunun canlı bir ispatı. Kollarını iki yana açmış, gülümseyerek "Bugün çok eğleneceğiz çocuklar" diyen öğretmen ve mutlu çocuklar. İlkokulda insanın başına gelebilecek en iyi şey, seveceği bir öğretmen bulmasıymış meğer. Çocukken bunun ne kadar önemli olduğunun farkına varamıyor insan. Yetişkin olup kötü bir öğretmene düşmenin yol açtığı marazları konuşunca ne kadar şanslı olduğunu duyuyorsun. Ben şanslıydım. Öğretmenimi severdim. Merak ederdim. Araştırmayı severdim. Hâlâ da öyleyimdir. Heves ve merak bir kez düştü mü bünyeye, canlanırım, yeniden doğmuş gibi hissederim, kollarımı sıvar kitapların, internetin içine düşerim. Aynı merak Denizde de mevcut. O yüzden anne kız biz bir işe giriştik. İki haftada bir değişen, mevsimsel döngüye uygun, erişimi kolay, doğada zaman geçirmemize olanak sağlayan temalar seçiyor, doğadan materyal topluyor, temaya uygun kitap, dergi, film seçiyor, kendi tasarımımızı yaratıyoruz. 

İşte ilk tema: LEYLEKLER GÖÇ EDİYOR

Gözlem yeri: Kalabaklı köyü (24 Eylül 2017)


Elektrik direğinin üzerindeki leylek yuvası boş. Kahvedekilerin beyanına göre leylekler gideli üç hafta olmuş. Deniz elinde büyüteçle ipucu arıyor. Yuvanın altında bulduğu küçük beyaz tüyleri heyecanla bana gösteriyor. 
"Bunlar yavrulardan düşmüş olabilir annoş" 
Elimde gözlem defterimiz. Deniz ciddi. Yazmamı buyuruyor. 
"Leyleklerin yuvaları için samanları ve dalları kullandıklarını düşünüyorum ama bazı kuşların evlerini toprak ve çamurdan da yaptığını düşünüyorum." 
Yuvanın altında gözlemlerimizi sürdürüyor, fotoğraflar çekiyoruz. 

Soru: Leylekler yuvaları için gereken samanları nereden buluyor?
Deniz yanıtlıyor:
"Korkuluklardan alıyor olabilirler. Saman kaynağını bulursak leylekleri de bulabiliriz. Leyleklerin ayak izlerini takip ederek samanları nereden bulduklarını öğrenebiliriz. Saman olarak sarı otlar, dallar kullanıyor olabilirler." 

Deniz leyleklerin ayak izini bulduğunu düşünüyor. 


İzleri sürüyoruz. Saman ve dal kaynağına ulaşıyoruz. 


Arazide bizi bekleyen sürprizler de var. 


"Bu daha büyük bir hayvanın olmalı annoş. Dişler daha büyük."


Başka sürprizler de var. 




Kaplumbağanın kabuğunu, içini, dışını, ayaklarına ait olduğunu düşündüğümüz deri parçasını uzun uzun inceledikten sonra kaplumbağanın kabuğundan çıkıp nereye gitmiş olabileceğini tahmin etmeye çalışıyoruz. Tek kural var: mantıklı bir sebep bulmayacağız, saçmalamak serbest. Bolca saçmalayıp gülüşüyoruz.


Kalp şeklindeki taşı bulduktan sonra Deniz'in aklına bahar aylarında talan ettiği karadut ağacı geliyor. Karadutlar bitmiş elbette. Yürüyüş yaptığımız patikayı hatırlıyor ve oraya gitmek istiyor. Yerlere dökülen acıbademler doğa yürüyüşümüzün son güzelliği. 


"Avcı toplayıcı olmak harika annoş!"

Acıbademleri mideye indirdikten sonra arabaya biniyor ve leylekli bir kitap bulmak üzere kitapçıya gidiyoruz. 

Okuduk: Minika Çocuk Eylül sayısı
İzledik: Canım Kardeşim 


             Nane Limon 

             Ege ile Gaga 


Yaptık: Leylek yuvası 










8 Ocak 2017 Pazar

SOKAKTA KEDİLER

Kedili kitaplarımız çoğalıyor Kedi Seven Öyküler dizisinin bir başka kitabı Sokakta Kediler Füsun teyzenin armağanı.
Burak bir anti-kahraman. Yaşı küçük olduğu halde tek derdi bir cep telefonu almak. Ailesi izin vermediği için şansını dedesiyle denemek istiyor. Dedesinin evine yürürken yolda gördüğü kedileri kovalıyor, korkutuyor ve katıla katıla gülüyor. Anlaması güç bir mizah anlayışı.
Dedesini evde bulmayınca, kös kös geri dönüyor. Kafasında tek bir düşünce var: para kazanmanın bir yolunu bulmalı, para kazanmanın bir yolu, bir yol olmalı. Para, yol, Burak... Ama nasıl? Bir anda sokakta yaşayan onlarca sahipsiz kedi dikkatini çekiyor. Ve bir anda aydınlanıyor!
Arkadaşı Murat ile bir blog kuruyorlar. Kedilerin fotoğraflarını çekip belirledikleri satış bedeli ile satışa çıkarıyorlar ama önce kedilerin güvenini kazanmak şart. Her gün besledikleri, oyun oynadıkları kedilerle bağ kurunca, bir iki alıcı çıksa da, satmaya kıyamıyorlar. Sonunda Burak bir kedisevere dönüşüyor, blog olması gerektiği gibi satış işlevini yitiriyor ve kedilerle maceralarını paylaştıkları bir alan hâline geliyor. Mutlu ve ani son, Aytül Akal'ın Şiirimi Kedi Kaptı kitabından Kedili Ev şiiri ile bitiyor.
Bu dünyada,
Ne çok kedi var,
Kara kedi,
Pamuk kedi,
Tekir kedi.

Kediden çok
Ne var ki?
Bahçede kedi,
Ağaçta kedi.
Sokakta kedi,
Duvarda kedi,
Bodrumda kedi.

Kedi...
Yalnızca bizim eve giremedi!
Aytül Akal




Yazan Aytül Akal
Resimleyen Gökçe Yavaş Önal
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Okul öncesi


21 Kasım 2016 Pazartesi

CESUR ÇOCUKLARA KORKU HİKÂYELERİ-BÜYÜLÜ ORMAN

Bir sene sonra bu zamanlar, Deniz muhtemelen okumayı öğrenecek. İlk okuma kitaplarını bir kez daha tek başına okuyacak. Belki birkaç yıl daha uyumadan önce ona kitap okumamı isteyecek. Sonra bitecek. Böyle düşününce, uykudan önce kitap okuma faslı bir görev olmaktan çıkıyor ve keyfe dönüyor. Keyfe dönünce, kızımın bana daha da sokulmasını istiyorum. Sesimi değiştiriyorum, hızlanıyorum, yavaşlıyorum ama bir seri var ki, onu okurken sesimle tekinsiz, gizemli bir atmosfer yaratmaya çalışıyorum. Ve kitabın kapağını açmaya başlamadan önce soruyorum:
"Dinlemeye cesaretin var mı? Bu kitap cesur çocuklar için de,"
Koca bir "Evetttt" çıkıyor ağzından. Gözleri büyüyor, bana sokuldukça, sokuluyor. Çocuklara masal anlatmanın, kitap okumanın en güzel yanı da bu işte. Dört beş yıl önce olsa, "Okul öncesi çocuğa korku hikâyeleri okumak mı? Asla!" derdim. Şimdi hiçbir sakınca görmüyorum. Çünkü masalın yollarında yürüdüm ve korku hikâyelerinin yalnızca korkutmak amaçlı anlatılmadığını öğendim. Korku hikâyeleri dinlemek bizi tedirgin eder ama bir o kadar da haz verir. Battaniye altına girmenin, annene sokulmanın ayrı bir tadı, hazzı vardır. Ve bu hikâyeler bizi uyarır, bilgilendirir. Nerelerden uzak durmalıyız? Korkunun mitleriyle karşılaşırsak başımıza neler gelir? Bundan kaçınmak için neler yapmalıyız? Diyelim ki tedbirsiz davrandık ve gafil avlandık. Nasıl elinden kurtulacağız? Bu hikâyeler bizi korkulanla karşılaştırır, adrenalini yükseltir ve bilgiyi elimize bırakır.
Cesur Çocuklara Korku Hikâyeleri Vincent Villeminot'un yazdığı, farklı çizerlerin resimlendirdiği bir dizi. Her dizide kısa hikâyeler var. Büyülü Orman'ın içinde farklı kahramanların başından geçen sekiz hikâye var. Hikâyelerin ortak mekânı orman. Orman, masallarda sıkça kullanılan bir sembol. Ormana girmeden, başını belaya sokmadan ve bu beladan kendi çabalarınla kurtulmadan büyümenin yolu yok. Büyülü Orman'daki hikâyelerde olan da bu! Hafiften ürperiyor, korkularımızla yüzleşiyor ve büyüyoruz. Bu hikâyeleri okumak, çocuğa bak burada hiçbir şey yok, neden korkuyorsun demekten çok daha etkili ve eğlenceli. Size tavsiyem okurken sesinize gizemli bir hava katın, çaktırmadan bir elinizle yatağın kenarına vurun, tıkırtılar çıkartın. İşin sonunda size sokulması ve sarılması olası bir yavru yatıyor yanınızda. Fırsatı kaçırmayın!


Cesur Çocuklara Korku Hİkâyeleri Büyülü Orman
Yazan Vincent Villeminot
Resimleyen Fred Multier, Loic Mehee, Anais Goldemberg
Çeviren Esra Özdoğan

14 Kasım 2016 Pazartesi

BÖĞÜRTLEN ÇETESİ Hazine Peşinde

İvan, Tim, Fabian ve Mila göl kenarında, ormanla çevrili şahane bir yerde yaşayan dört iyi arkadaş. Lakapları Böğürtlen Çetesi. Böğürtleni çok seviyorlar, tehlikeli bir durum olduğunda baykuş sesiyle haberleşiyorlar, çok önemli bir şey olduğunda ise önceden belirledikleri yere pamuk çiçeği saklıyorlar. Şimdiye kadar hiç önemli bir şey olmadıysa onların suçu mu? Ama bugün talihleri dönmek üzere. Televizyonda bir soygun haberi duyuyorlar. Fısıltı gazetesi iş başında. Tüm işaretler onların ormanda saklandığını gösteriyor. Soyguncular buradaysa, hazinede ormanda bir yerde olmalı! Üstelik yerde taze tekerlek izleri var. Acar çete iş başında. Tekerlek izlerini takip ediyor, kayıp hazinenin peşine düşüyorlar. Soyguncuları onlardan önce polis yakalıyor. Kötü talih. Bir de Mila var. Saçlarının çok güzel koktuğunu söylemiş miydim?
Biz kitabı çok sevdik. Çocuklar çocuk gibi, öyle büyümüş de küçülmüş hâlleri yok. Duydukları sıra dışı haberin etkisiyle ormanın derinliklerine dalıyor, oynuyor, eğleniyorlar. Metnin kahramanı ve anlatıcısı İvan'ın gözünden çocuk dünyası çok doğal ve gerçeğe yakın aktarılmış. Sahici diyaloglar, fonksiyonel ayrıntılar, araya serpiştirilmiş mizahi ögeler metni zenginleştirmiş. Elbette bu resimli bir kitap, çizer bize sahneleri çizmiş ama metni resimlerine bakmadan dinlediğinizde bile gözünüzün önünde kolayca canlanıyor.
Kanat Kitap bünyesinde yayımlanan çocuk kitaplarının baskısı tükenmiş ve devamı gelmemiş görünüyor. Oysa İsveç edebiyatından iyi örnekleri çocuklarla buluşturmuşlar. Belki yeni baskısı ve devam kitapları gelir.



Yazan Stefan Casta
Resimleyen Mimmi Tollerup-Grokovic
Çeviren Ali Arda
Kanat Çocuk



7 Kasım 2016 Pazartesi

AKILLI TİLKİNİN MASALI

Ne olursa olsun seveceği çocuklarına ithaf etmiş Debi Gliori kitabını. Hikâyenin kendisi de bu ithaf cümlesini doğrular nitelikte.
Açılış sahnesinde telefonla konuşan anne tilki,  hemen yanı başında duran kova, süpürge ve koridorda bir eliyle oyuncak tavuğunu çekerken oyuncak tavşanın tekmeleyen asık suratlı minik tilki karşılıyor bizi. Anlıyoruz anne bir süredir meşgul. Annenin ilgisinden mahrum kalan yavru kızgın. Biraz yaramazlık yapsa annesi dönüp bakar mı?
Önce yazı tura oynadı. Sonra biraz gürültü patırtı yaptı. Topuyla duvara vurdu. Güm sesi çıkarmak çok hoşuna gitti. Sonra da kovadaki suyla oynamaya başladı...
Gürültü Kızıl Tilki'nin dikkatini çekti. Merakla:
-Ne yapıyorsun, Lokum? diye sordu.
Lokum:
-Canım sıkılıyor. Ben yaramaz bir yavruyum. Beni kimse sevmiyor! diye cevap verdi.
Ve annesini çeşitli senaryolarla sınamaya başlar. Annesinin cevabı asla değişmez. Çirkin de olsa, vahşi de olsa, uzakta da olsa, yavrusu biricik ve kıymetlidir, daima sevilecektir.



Yazan ve resimleyen Debi Gliori
Çeviren Nevin Avan Özdemir
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Okul öncesi

28 Ekim 2016 Cuma

TROYA MASALI

Deniz ile ilk kez bu yıl, sömestr tatilinde Troia ören yerine gittik. Gezeceğimiz yerleri bir taş yığını olarak algılamaması için hikâyelere ihtiyacım vardı: Truva savaşı, Truva atı, dünyanın ilk güzellik yarışması vb. konularda sınırlı bilgimi tazeledim. Ören yerini gezerken anlattığım hikâyeler Deniz'in çok ilgisini çekti ama bende daha fazlası yoktu işte.
O gün Truva'dan çıkarken müze mağazasından Troia Kazısı başkanı Rüstem Aslan'ın yazdığı Troia Macerası'nı aldık. Ama bilgiye aç ve meraklı bir çocuğu tek kitapla kesmek mümkün mü? O yüzden Azra Erhat'ın yazdığı Troya Masalı ve Ahmet Ünver'in yazdığı Ege Kıyısından Eski Zaman Masalları'nı da zaman içinde arşivimize ekledik.
Azra Erhat, Anadolu topraklarında gelişmiş eski kültürlerin bu topraklarda yaşayan insanların ortak mirası olduğunu savunan ve eski Ege uygarlıklarının peşine düşüp mavi yolculukları başlatan, Truva kentinin yerinin bulunmasını sağlayan Homeros'un ünlü İlyada ve Odyssesia destanlarının A. Kadir ile dilimize çeviren, Yunan ve Roma mitolojilerini açıklayan Mitoloji Sözlüğünü hazırlayan Cumhuriyetin ilk aydınlarındandı. Onun çocuklar için yazdığı Troya Masalı önemli bir kaynak. Kitapta, yalnızca Truva kentine ve savaşına değil, Çanakkale'ye dair tüm söylencelere, antik kentin keşfedilmesine de yer veriliyor. Her Çanakkalelinin evinde bulunmalı.
Amma velakin Troya Masalı anlatı türünde ve aslında çok çok daha büyük yaş grubuna hitaben yazıldığı için Deniz'in ilgisini çekmedi. Ben de okumayı bıraktım. Deniz'e kitabı daha sonra kendim okuyacağımı ve ona içindeki hikâyeleri anlatacağımı söylerken çoktan yataktan sıçramış ve yeni bir kitap seçmek için kitaplığa doğru yol almıştı.



Troya Masalı
Yazan Azra Erhat
Resimleyen Ferruh Doğan
Günışığı Kitaplığı
Köprü Kitaplar

22 Ekim 2016 Cumartesi

CÖMERT AĞAÇ

Belgrad'ın yaya trafiğine kapalı meşhur caddesi, Knez Mihailova'dayız. Bir kitapçı buluyoruz. İçeri giriyoruz. Tanıdık isim arıyor gözlerim. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi kitabının fotoğrafını çekerken Deniz bana sesleniyor. Aramızda sözsüz bir anlaşma varmış meğer. Cömert Ağaç'ı işaret ediyor parmağı. Diğer eliyle sıkı sıkı tuttuğu tüyü sallıyor.
Tatilden dönünce uzun zamandır okumadığımız kitabı alıyoruz elimize.
Cömert Ağaç bir çocuk ile ağacın dostluğunu ele alıyor. Yalnızca çocuk küçükken, maddi ihtiyaçlar ve ihtirasları yokken gerçek bir dostluk söz konusu aslında. Ancak küçük bir çocukken koşulsuzca seviyor ağacı, gölgesinde uyukluyor, dallarında sallanıyor ve elmalarını yiyor (ihtiyacı kadar!) Ağacın bütünlüğüne zarar vermiyor, her bahar çiçeklenmesine, tüm gövdesinin elmalarla dolmasına, kısaca varlığını sürdürebilmesine izin veriyor. Sonra çocuk büyüyor ve gidiyor. Ne zaman paraya, eve, emeklilik hayali olan tekneye ihtiyacı olsa ağacın yanına geliyor. Ve istiyor. Ağaç çocuğu sevdiği için, onun mutluluğu için önce elmalarını, sonra dallarını, en sonunda tüm gövdesini vermeye razı geliyor. Çocuk hepten ihtiyarladığında, ağaç, bir tabureden farksız. Ne elmaları var, ne dalları, ne de ulu bir gövdesi ama ihtiyarın ne ağaca tırmanmaya gücü var, ne elma yiyecek dişleri... Yalnızca soluklanmak ve dinlenmek istiyor. Bunu duyan ağaç, hiç gönül koymadan, sitem etmeden ona bir tabure gibi sunar kendisini. Cömert Ağaç, hüzünlü bir kitap. İnsanın dur durak demeyen ihtiraslarını, bu uğurda ona gölge veren, besleyen ağacı bile gözünü kırpmadan talan edebilmesini anlatıyor. Doğayla arkadaş olmadan, onu korumanın yolu yok. Çocuklara doğa sevgisi aşılamak ve empati uyandırmak için kaçırılmaması gereken bir ağaç.



Cömert Ağaç
Yazan ve resimleyen Shel Silverstein
Çeviri Sevim Öztürk
Bulut Yayınları&Özel Sezin Okulu